MEDİTASYON VE YOGİK PRATİKLER
Budalığa açılan üç sığınak : Konuşma için sessizlik, Beden için dinginlik ve Zihin için enginliktir…
Bön Ana Tantra’dan
Beden, Konuşma ve Zihin, varoluşumuzda Buda doğamızı açığa çıkartıcak üç uygulama kapısıdır. Bön Ana Tantrada, bu üç kapıda, bizi Buda doğamıza çıkartıcak üç sığınak; Beden için dinginlik, Konuşma için sessizlik ve Zihin için enginlik olarak gösterilmiştir. Yapılması gereken bu kadar basit iken, bunları uygulayabilmenin zor yada kolay gelmesi, kısa yada uzun zaman ve basit yada karmaşık pratikler gerektirmesi varoluşumuzun kökleriyle bağlantımızı ne kadar kopardığımızın bir göstergesidir…Aşağıda Bön Bilgeliğinde uygulanan bazı yogik pratikler listelenmiştir.
- Bön Bilgeliğinde Beden Pratikleri :
- Dokuz şifa nefesi,
- Nefes Yogası (Tsa Lung),
- Hareket Yogası (Trul Khor),
- Meditasyon ve inziva pratikleri.
- Bön Bilgeliğinde Konuşma Pratikleri :
- Ses Yogası,
- Ses çanakları ve Mantra pratikleri,
- Meditasyon ve inziva pratikleri.
- Bön Bilgeliğinde Zihin Pratikleri :
- 6 Loka pratiği,
- Dzogchen pratikleri,
- Meditasyon ve inziva pratikleri dir.
MEDİTASYON
Meditasyon, içimizde huzurlu ve sakin bir uzay yaratabilmek için, bilinç akışımızı, duygusal kargaşa ve zihinsel dağınıklığı sona erdirecek bir farkındalık ve açık varoluşla izlememiz, içe döndürmemiz anlamına gelir.
Meditasyonda temel, zihinde esen duygu ve düşüncelere içsel farkındalık geliştirip, onların peşinde sürüklenmeden ve hiç bir şeyi gözardı etmeden, dengeli, açık bir varoluşu mümkün kılmaktır. Meditasyon ayrıca varlığımızın fiziksel, duygusal ve zihinsel boyutlarıyla uyumlu bir bağıntı kurmayı sağlar. Bön uygulama yollarından Sutra Tantra ve Dzogchen ’de yer alan meditasyon yöntemleri ortak bir eğilime sahiptir. Bu da kendimizi ve tüm duyarlı varlıkları acı çekme ve hoşnutsuzluğun kısır döngülerinden kurtarmaktır. Diğer bir deyişle varoluşumuzun köklerindeki Buda Doğamızı uyandırmaktır.
Bir çoğumuz hayatımızı değiştirmek acılardan uzak kalmak ve uyanış yoluna yönelebilmek için meditasyon uygulamasından yararlanmak istiyoruz. Bu, eğer cehaletimizden (içsel farkındalık geliştirmememizden) kaynaklanan bozucu itki ve koşullanmaları derinlemesine inceleyecek güce, gönüllülüğe ve kararlılığa sahip değilsek, olanaksızdır. Bunu bozucu itkilerimizin temellendiği alışkanlığa dönüşmüş şartlanmaları değiştimeyi içten dileyerek yapabiliriz. Bozucu itkilerimizi ve nedenlerini kabullenmek ve farkına varmak, meditasyon uygulamasının esasını hayata geçirmek için kilit önem taşır. Eğer kendimizi değiştirmeyi, iç görü sahibi olmayı içtenlikle ve gönülden dileyerek uygulama yaparsak, kısa vadeli bir meditasyon pratiği bile bizi kökten değiştirebilir.
Neden meditasyon yaptığımız konusunda gerçekten emin olmalıyız. Bu çok önemlidir. Neden meditasyon yaptığımızı bilmezsek, meditasyon yapmak bizim için özgürleşmeye açılan bir kapı olmaktan çok, bir tuzağa dönüşebilir. Gerçekte yanılsamalarımızı beslerken, başkaları için iyi bir şey yaptığımızı ya da tüm varlıkları kurtardığımızı sanabiliriz. Bunun nedeni başkalarına yararlı olmak ve iyilik yapmak konusundaki niyetlerimizin dışında kalan yönlerimizi gerçekten farkedip kabullenmememizdir. Kendimizi zayıflıklarımız ve yanılsamalarımızla bir bütün olarak kabul etmemiz, meditasyon yolunda çok önemlidir. Bu aynı zamanda zordur. Aslında bu kabullenme çok zor olduğu için ve zayıflıklarımızdan kurtulmamıza yardımcı olacak bir yol aradığımızdan bu uygulamayı yapıyor olabiliriz. Ancak, acı ve hoşnutsuzluğa yakalanmaktan uzak, uyanmış zihinle temasa geçebilmek için önce acı ve hoşnutsuzluğumuzla ve onun doğasıyla yakınlık kurmalıyız.
Uygulamamızla dönüştürmek istediğimiz bozucu iç rüzgarlarımızın, acı ve hoşnutsuzluklarımızın ilişkisini derinlemesine incelemeliyiz. Acı ve hoşnutsuzluğumuzu dönüştürmek için çalıştığımızı düşünebiliriz ama aslında hoşumuza gitmeyen yönlerimizi inkar ediyor da olabiliriz. Bu içimizde uyanmış bir zihnin doğmasına büyük bir engel olabilir…
MEDİTASYONA ALIŞMAK
Tibetçe bir deyiş vardır: “Önemli olan meditasyon değil, kendine yakın olmaktır”. Hem negatif ve pozitif yönlerimizle kendi doğamıza ve gerçekliğin doğasına yakınlaşırız. Bilinç akışımızla ve onun işleviyle yakınlaşır ve alışılmış olmayan algılar ve durumlara cehaletle tepki vermeyecek bir kalp ve zihin geliştiririz. İç rüzgarlarımıza farkındalık geliştirdikçe giderek gerçek doğamızın nitelikleriyle daha fazla yakınlaşırız: şefkat, cömertlik, açıkllık, ılımlılık, neşe ve doğuştan gelen saflık. Ne zaman tüm bu kalp ve zihne ilişkin nitelikleri geliştirirsek, acı ve hoşnutsuzluğumuz azalır. Bu hayatımıza fiziksel, zihinsel ve duygusal bakımdan rahatlık ve içsel sevinç getirecektir.
Ne zaman dış etkenlerden uzaklaşıp kendimizle sakince baş başa kalmaya zaman ayırsak, kendimize yakınlaşırız. Bilinç akışımızla ve duygularımızın oluşma şekliyle, yaşam biçimimizle, heyecanlandığımızda içimizde oluşan sürecle, zayıflıklarımız ve güçlü yönlerimizle yakınlaşırız. Depresyona karşın güçlü bir şekilde oturuyor olmayı, benliğimizi, fiziksel bedenimize bağımlılığımızı, bozucu itkilerimizin yol açtığı duyguları ve ölüm korkumuzu tanımış oluruz. Bize acı ve hoşnutsuzluk getiren nedenleri tanıyarak, yaşadığımız kıskançlık, öfke, korku, üzüntü, güvensizlik, utanç ya da yalnızlık duyguları sonucunda aslında nelerin bizi tüketip içten içe öldürdüğünü anlamış oluruz. Bu süreç sonunda neden vazgeçip neyi kabullenmemiz gerektiğini anlamamızı sağlayacak bir kalp ve zihin geliştirmiş oluruz. Sonunda doğuştan gelen iyileştirici bilgeliğimizle ve kendi uyanmış doğamızla, içimizdeki Buda ile tanışırız.
Buda, aynı zamanda kendi kendimizin hem en iyi arkadaşı, hem de en korkunç düşmanı olduğumuzu söylemişti. Meditasyon uygulaması bize kendi içimizde bir arkadaşın ve bir düşmanın niteliklerini görme gücünü verebilir. Bu kendi bilinç akışımızı ve onun fiziksel, zihinsel ve duygusal karmaşa ve dengesizliğimize katkısını ikicilikten uzak bir netlikle görmemizi sağlar. Ayrıca meditasyon iç rüzgarlarımızı dinginleştirir…
Hayatımızda bir yanda sakinlik ve neşe, diğer yanda öfke, depresyon, üzüntü, tutku ve arzu-bağımlılık yer alır. Zihnimiz ve bedenimize esen çok fazla kaotik iç rüzgarlar vardır. Bu yüzden zihnimizin sakinliğini ve dengesini enerjimizin hareketleriyle eşgüdümlü hale getirmeyi öğrenmemiz gerekir. Bazan yeterince sakin olmayı başarabilirsek meditasyonun bütün sorunlarımızı halledeceğini düşünebiliriz. Yine de enerjimizin kaotik hareketiyle bu sakin zihin durumunu birlikte varolabilir hale getirmeyi öğrenemediğimiz sürece, bu mümkün değildir. Sadece oturmak, oradan oraya atlayan maymun zihninin durulmasına yardımcı olsa da, kalıcı kendi başına rahatlık ve kalıcı içsel neşe asıl farkına varma, içsel farkındalıkla acı çekme ve hoşnutsuzluğun kısır döngüsünden kurtulmakla olur. Bu sadece bozucu itkilerimizi tanıdığımız ve aynı zamanda sakinliğimizi ve odaklanmamızı bu bozucu itkilerin enerjisiyle bütünleşecek duruma getirdiğimiz zaman mümkündür.
Meditasyon, bizi gerçek doğamızla tanıştırma gücüne sahiptir. Düzenli ve kararlı uygulama yoluyla onun özelliklerine iyice alışır, cömertlikle, şefkat ve uyanış zihniyle ve saf doğamızla, Buda doğamızla tanışık hale geliriz. Uygulama sabır, açıklık ve kabullenme şeklinde zihin ve varoluşa kendi damgasını vurur. Meditasyon uygulamasının en güzel ödülü, her anın getirdiği yaşantıyla bağlantı içinde olabilme mucizesidir. Her şeyin ve her anın içindeki güzelliği ve tüm bu küçük şeylerin bizi nasıl etkilediğini görebilmemizi sağlar. İleriye dönük bir tasarı olan sonuç elde etme fikrine bağımlılığımızdan kurtulmamızı sağlar. Hem acı ve hoşnutsuzluğu hem de mutluluğu, bizi uyanmış bir gönül ve zihnin farkındalığına götüren uygulamalarımıza bir destek olarak kullanmamızı sağlayıp, evrenin gerçekliğine yakınlaşmamızı sağlar.
MEDİTASYONUN AŞAMALARI
Dinginlik uygulaması, mükemmel bir odaklanma ve içsel farkındalık içeren bir zihinsel nitelik geliştirmemize yardımcı olan güçlü bir uygulamadır. Bu uygulamayla tüm yanılsamaları aşan, öte yakayı görmemizi engelleyen karanlığı dağıtan bir zihne ulaşacağız. Dağınık zihinlerimizin dinginleşmesi ve açık varoluşa dönüşecek olan içsel farkındalığı gerçekleştirmemiz, aşamalar halinde gelişir. Meditasyonun dinginleşme olarak da anılan ilk aşamasında, zihinsel oluşumlara bağlanmadan, zihnimizin oradan oraya dolaşmasına tanık oluruz. Bu, farkındalık içeren dikkatli odaklanma sayesinde gerçekleşir. İkinci aşamada duygu ve duyumlarımızla, odaklanmamızı birleştirme yoluyla farkındalığımızı sabit dengede tutabilmeye başlarız. Burada yapılan uygulama içsel farkındalığı gerçekleştirmektir. Buna aynı zamanda içe bakış ya da iç görü meditasyonu adı verilir. Bu noktada odaklanma uygulamamız koşullanmamış duruma gelir. Odaklanan kişi, odaklanma eylemi ve odaklanma nesnesi birleşir. Meditasyonun üçüncü aşaması açık varoluşu gerçekleştirmektir. Burada duygularımız, duyumlarımız ve içsel farkındalık, boşlukla birleşir.
DURUŞ
Meditasyon uygulamamıza, zihin ve bedenin birleşmesini sağlayan doğru beden duruşuyla başlarız. Kan dolaşımı ya da solunum olarak kendisini gösteren içsel enerjimizin akışı, zihin ve bedenimizi birbirine bağlar. Beden ve zihin birleştiği zaman, bir rahatlama hissi duyarız. Ancak zihin hareket ettiğinde, beden de hareket eder. Bu beden ve zihin arasındaki yakın bağlantıdan kaynaklanır. Bedenin zihni içine alan bir kap olduğunu söyleyebiliriz. Zihinlerimiz, bedenimiz ne zaman hareket etse ya da bir şeyden etkilense tepki vermeye alışkındır. Bu yüzden önce bedeni sakinleştirmek, sonra zihni sakinleştirmeye çalışmak önemlidir.
Geleneksel olarak, beden duruşunun temeli, omurgamızı dik tutarken bağdaş kurarak oturmak, bakışımızı burun seviyemizden biraz aşağıya doğru uzanan bir seviyeye yöneltmek, göğsümüz açık şekildeyken ellerimizi parmaklarımızın uçları birbirne dokunacak şekilde kucağımıza koyup, her iki elimizin başparmaklarını aynı elin yüzük parmağının altına değdirmektir. Ancak beden duruşunun en önemli yönü kendimizi çok rahat hissetmemizi sağlayacak bir duruş şekli bulmaktır. Bir rahatsızlık, yabancılaşma ya da direniş hissi olduğunda, bu sonraları daha çok kaçınma davranışına yönelmemize yol açabilir. Meditasyon uygulamasını kendimizi beslemek ve acı ve hoşnutsuzluğumuzu azaltmak için yapıyoruz. Ve başkalarına yardım etmek için uygulama yapıyoruz. Kendimizin ve başkalarının hayatına, sadece sırt ya da diz ağrısı da olsa, daha fazla acı ve hoşnutsuzluk getirmek için meditasyon yapmıyoruz. Bu yüzden, meditasyon uygulamamızda kendimizi ya da başkalarını incitecek bir şey yapmıyoruz. Daha çok, zihin ve bedenimizin evimizdeymiş gibi rahat ve sakin olması için ustalıklı bir şeklide meditasyon yapıyoruz. Bu sayede dönüşümün temeline ulaşabiliriz.
Bazılarımız, meditasyon uygulamasında çok yeniyiz. Bunun için yavaş ve rahat bir şekilde çalışmamız önemlidir. Geleneksel doğu çalışmalarında genelde yerde yarım lotus yada lotus pozisyonunda oturulur, ancak bu doğu kültüründen gelen ve çocuk yaşlardan itibaren gelen bir alışkanlıktır, bu uzun süren çalışma ve eğitimlerde göreceli olarak biz batılıların çok zorlandığı bir durumdur. Uzun oturuşların getirdiği fiziksel zorlukların üstüne, benliğimiz bize utanç, suçluluk ya da zayıf olduğumuza ilişkin düşüncelerle baskı yapabilir. Başlangıçta birçoğumuz başkalarının yanında, sırtımız ve dizlerimiz çok ağrısa da, güçlü olmak isteriz. Ve minderimizin üzerinde tıpkı başkaları gibi oturmak isteriz. Eğer bir sandalye üzerinde oturursak başkalarının bizim yeterince güçlü olmadığımızı düşüneceğini ya da uygulamamızın daha az faydalı olacağını düşünürüz. Bu şekilde bedenimizin ve zihnimizin kapasitesini aşan bir şekilde hareket etmeye kendimizi zorlarız. Ancak acı olduğu zaman ikilik de olur, ikilik olduğu zaman zihnimizin doğası bölünür ve huzursuz olur. Onun için başlangıçta bizi rahat ettiren bir duruşu benimsememiz çok önemlidir. Zaman içinde geleneksel duruşlarda uymaya kendimizi yavaş yavaş alıştırabiliriz. Bir sandalyede ya da bir minderde, tam ya da yarım lotus duruşuyla oturup oturmamamız önemli değildir. Önemli olan meditasyonda bedenimizi sağlam, güvenli ve dengeli bir şekilde tutabilmemizdir. Yukarıdaki ana kriterleri geçerli kılacak şekilde kendiniz için göreceli olarak meditasyonda uykuya dalmanızı sağlamayacak kadar dik ama acı ile ajite bir zihni oluşturmayacak kadar rahat, dengeli bir pozisyonu kendiniz deneyerek bulabilirsiniz.
DİNGİNLİK VE ODAKLANMANIN AŞAMALARI
Bedenimizi rahat ettireceğimiz bir duruş şekli bulduktan sonra Dinginlik Meditasyonunun bir sonraki önemli yönü, üzerinde dikkatimizi yoğunlaştıracağımız nesne ve dikkat yoğunlaştırma çalışmasıdır. Zihnimizin çalışma biçimini yakından tanıyabilmek için bir meditasyon nesnesi seçeriz. Dikkatimizi verebileceğimiz herhangi bir nesneyi seçebiliriz, yeter ki zihnimizin üzerinde durabileceği bir nokta olsun. Kendimizi bağlı hissettiğimiz bir nesneyi seçersek bu çalışmamızı daha çok destekler. Ayrıca dikkat yoğunlaştırma çalışmamız gelişme aşamasındayken meditasyon nesnemizi sık sık değiştirmemeli, belirli bir nesne üzerinde yoğunlaşmalıyız. Pek çok meditasyon geleneğinde, kişiler nefes alış verişlerini dikkat yoğunlaştırma nesnesi olarak kullanırlar. Bu çok etkili ve güzel bir yöntemdir. Nefesimiz farkında olsak da olmasak da her zaman bizimledir. Nefes alma sürecimizi ve onun doğasını yakından tanırız. Ve onun bizim için yaşamsal önem taşıdığını biliriz. Nefesimizin belirli bir araç ya da yöntemle yaratmak zorunda olduğumuz bir şey olmaması da bize kolaylık sağlar. O doğuştan bizimle birliktedir.
Meditasyonun ilk aşamasını oluşturan dikkat yoğunlaştırma ya da Dinginlik dört aşamada geliştirilir. Odaklanmanın ilk aşamasında meditasyon nesnemiz üzerine dikkatimizi yöneltiriz. Beden ve zihin arasındaki etkileşimin inceliklerini anlayabilmek için, zihnimizi meşgul eden tüm dışsal ve içsel faktörleri bir yana bırakarak bu nesneyle bir olmak için odaklanırız. Bu gözlem etkinliği, zihnimizin durmadan başıboş gezinmesini ve bunun sonucunda ortaya çıkan düşünceleri en aza indirgememizi sağlar. Zihnin meditasyon nesnesine odaklanmasıyla başıboş dolaşması arasındaki ayrımı yapma ve bu etkinlikleri değerlendirme ile birlikte bu tek yönlü dikkat yoğunlaştırma çalışması, uygulamamızın gelişimini sağlar. Bir dikkat yoğunlaştırma çalışmasında ilerlemeye dair işaret, zihnin durulması ve dış nesnelerin ya da bozucu itkilerden kaynaklanan düşüncelerin etkisiyle dikkatin daha az dağılmasıdır. Bu uygulama sayesinde dikkat yoğunlaştırma çalışmamızdan kaynaklanan bir dinginlikle bağ kurmamızı sağlayan bir zihin durumuna ulaşırız. İçsel sevinç duyarız, çünkü dağınık düşüncelerden kaynaklanan gerilimden kurtulmuş bir varoluş hali içindeyizdir.
Odaklanmamızın ikinci aşamasında, ortaya çıkan düşünceleri ayırdetmeye ve değerlendirmeye eskisi kadar ihtiyaç duymayız. Düşüncelerimizin doğasını, ortaya çıkış süreçlerini ve düşüncelerin, duyguların ortaya çıkışına etkisini giderek daha fazla tanırız. Bu kararlılığımızı ve zihnimizin dikkatini yoğunlaştırmış durumuna güvenimizi arttırır. Yavaş yavaş, huzurlu halimizi korumak için aşırı çaba harcamadan ve ortaya çıkan düşünceleri rahatsızlık verici olarak değerlendirip reddetmeden, olan biten her şeyi kendi haline bırakma yeteneğini kazanırız. Zihin durumumuz, dikkat odaklanmasının ve içsel açık seçikliğin arttığı ve odaklanmanın saflaşarak düşünceleri ayırdetme, değerlendirme ve reddetme ile bozulmadığı bir nitelik kazanır. Bir şeyi elde etmeye çalışmadan, yargılamadan, ayırdetmeden ve reddetmeden dingin ve dengeli bir duruma ulaşırız.
Bu çok dengeli ve dingin dikkat odaklanması durumu bizi üçüncü odaklanma aşamasına götürür. Burada zihin, beden duruşu ve meditasyon nesnesiyle yakınlaşmıştır. Bedenimiz, zihnimiz ve dikkatimizi yoğunlaştırdığımız nesnenin bir olduğu noktada, zihnimizde sanki eve dönmüşüz gibi bir duygu ortaya çıkar. Bu noktada odaklanmanın üçüncü aşamasına gireriz, bu da kendisini sakinlik olarak gösterir. Tek noktaya odaklanmış olmamız ve içsel duruluğumuz, zihnimizin tamamen dikkatimizi yoğunlaştırdığımız nesneye bağlanmasını sağlar. Üçüncü odaklanma aşamasında sakinlik, farkındalık ve uyanıklık durumunda oluruz. Odaklanmanın bu aşamasında elde etme isteği ve şiddetli arzudan uzak bir zihin durumu geliştirir ve Dinginlik durumuna ulaşırız. Bu noktada bilinçsizce bir şeylerin peşinden koşma isteği kaybolur ve farkındalığa dönüşür. Bu farkındalık sınırsız bilincin ortaya çıkışıdır. Bilinç varolduğu için geçicidir. Bilinç ya da algı her zaman nedenlere ve koşullara bağlıdır. Bu yüzden zihin tarafından yaratılan her deneyim koşullara bağlı ve geçicidir. Bunun farkına varmak, tam olarak anda yaşayabilmek için önemlidir.
Bunu nasıl yapabiliriz? Tutarsız, dağınık düşüncelerin akışına kendimizi kaptırmadığımız gibi, onları reddetmeyiz de. Geçmişe ilişkin herhangi bir deneyimi aklımıza getirerek ya da gelecekle ilgili planlar yaparak dağınık düşüncelere yol açmamamız gerekir. Sadece şimdiki anın farkında olma durumunda kalmalıyız. Bu durumda doğal olarak zihnimiz dikkatimizi odakladığımız nesne haline gelecektir. Bunu yaparken bilinçsizlik durumuna düşmeyiz. Daha çok, güçlü bir farkındalıkla birlikte her şeyi olduğu gibi bırakırız. Hiç bir şeyi düzeltmeye ya da değiştirmeye çalışmayız. Bu oluş halinde mümkün olduğunca uzun kalmaya çalışırız. Başlangıçta aralarda sadece bir kaç saniye için de olsa, bu uygulamanın getirdiği harika ödülden yararlanırız. Bu şekilde er yada geç Buda Doğamız açığa çıkar…
MEDİTASYON VE ENGELLER
Dikkatimizi dağıtan içsel ya da dışsal etkiler yüzünden zihnimizin dağılma eğiliminde olduğu anlar olacaktır. Tam olarak farkındalığın ya da odaklanmanın gerçekleştiği bir durumda olduğumuzu sanabiliriz, ancak daha sonra, dikkatimizi yönlendirdiğimiz nesneden bir süredir uzaklaşmış olduğumuzu farkederiz. Eğer direnir ve bu sürekli dikkat dağılmasına karşı koymaya çalışırsak, bu bizi çok fazla yorar. Bu bilinçsizce gelişen ciddi zihinsel ve fiziksel yorgunluk bizi aşırı dercede tedirgin ve yorgun bir duruma sokabilir. Bu durumda olduğumuzda, koşullanmışlığımızdan ileri gelen bir zayıflık içinde oluruz ve başarısızlığımız yüzünden kendimizi suçlayabilir, cesaretimizi kırılmış hissedebiliriz. Bu çalışmamızı sekteye uğratabilir. Zihni eğitme meditasyonun en güzel hediyesi, zihnimiz dağıldığında ya da alışkanlıklarımız yüzünden odak noktasından uzaklaştığında, bu durumu kendine karşı duyulan anlayış, sabır ve kararlılıkla nitelenen bir farkındalık geliştirmek için fırsat olarak kullanabiliriz. Eğer bunu yapabilirsek, meditasyon uygulamasında ilerliyoruz demektir. Uygulamanın özüne doğru ilerlediğimizi anlarız. Kendimize karşı şefkat ve bağışlayıcılık hissetmek, suçluluk duygularımızı sona erdirecek ve güven için bir yer açacaktır. Bu zihnimizi zorlamak yerine yumuşak bir şekilde odak noktasına geri getirmemize yardımcı olacaktır. Diğer taraftan, sabır ve kararlılık, uygulama yolunda kendimizi güçlü hissederek ilerlemeye devam etmemizi sağlayacaktır.
Uzun vadede içsel farkındalığımızı enerjimizin doğal akışına yönlendirmeyi öğrenebiliriz. Bu kendiliğinden gelişir. Dikkat yoğunlaştırma meditasyonunda zihnimiz, kendi fonksiyonlarıyla birlikte duygularımızın karmaşasını da kontrol etmeye zorlanır. Bir taraftan, zihni ve onun düşünsel oluşumlarını kontrol etmeye çalışırız. Diğer yandan, kendi kendisini kontrol edebilmesi için yine zihnimizi kullanırız. Meditasyon uygulamamızda başarılı olabilmek için nazik ve açık olmamız gerekir. Aynı zamanda yeterli meditasyon deneyimi olan bir kişinin bizi uygun şekilde yönlendirmesi ve ileri aşamalarda da uygulamamızla ilgili önerilerde bulunacak bir rehberin ve hatta mümkünse otantik silsile ustasının varlığı önemlidir.
İÇSEL FARKINDALIK VE AÇIK VAROLUŞ UYGULAMASI
Odaklanma uygulamasının dördüncü aşaması, meditasyonun ikinci aşamasıdır. İçsel farkındalık uygulamasında coşkulu ve neşeli zihin durumlarının ötesine geçeriz. Coşku ve haz verici duygulara ya da yaşadığımız bir acı veya hoşnutsuzluğa tepki olarak direniş ve kaçınmaya yönelik şiddetli istekler kaybolur. Daha çok, ne haz ne de acının yaşandığı ılımlı ve dingin durumda kalır ve farkındalığımızı koruruz. Bu şefkatli bir varlığın, Buda Doğasının beden, konuşma ve zihne ilişkin sayısız etkinliğini uyandıracak odaklanmadır.
Odaklanmamız derinleştikçe kendimize yönelik farkındalığın gerçekleşmesi mümkün olur. Bu odaklanma uygulamasında dikkatimizi tek bir noktada yoğunlaştırmak için çaba harcamamız gerekir. Bu uygulama sebatlı bir şekilde çalışmayı, çaba göstermeyi, kararlılık ve sürekliliği gerektirir. Odaklanmamız kalıcı değil, geçicidir. Alışkanlık haline gelmiş şartlanmalarımız, tepkilerimiz ve dış nesnelerce her an bozulabilir ya da kesintiye uğrayabilir. Kendi Kendinin Farkına Varma çalışmasında, gözlemlenmekte olan bir odaklanma nesnesi, gözlemlemeyi gerçekleştiren bir gözlemci ve gözlem ya da dikkatimiz odaklama etkinliği yer alır. Ancak bu üçü birbirinden ayrı kaldığı sürece, çalışmamız sınırlı kalacak ve Kendi Kendinin Farkına Varmak mümkün olmayacaktır. Çünkü bu durumda meditasyon nesnesine ve onunla ilişkili duygusal deneyimlere odaklanmış olarak kalma yönünde şiddetli bir arzu vardır.
Bu duygusal deneyimler, haz verici bir rahatlama durumuna ilişkin olabilir. İçimizde enerjinin hareketini görme ya da dokunma duyularıyla hissetme ya da sevgi, şefkat, huzur niteliklerini taşıyan bir tutum içinde olma deneyimlerine yönelik bir arzu duyabiliriz. Örneğin, bir tek şeye odaklandığımız anda çevremizde onun dışında ne olup bittiğinin farkında olmayabiliriz, çünkü kendimizi seçtiğimiz nesne üzerine odaklanma çabasına kaptırmışızdır. Farkındalık zihnin kapasitesinin eşit olarak dağılımıdır. Her şey farkındalık alanına getirildiğinde zihnin dağılmasına neden olan koşulların etkisi en aza indirgenmiş olacaktır. Eğer zihin bu farkındalık özelliği olmaksızın odaklanmışsa, örneğin dışarıdaki bir nesneden gelen bir ses, eğer meditasyon nesnemize odaklanmamıza engel olacak kadar dikkat dağıtıcı olabilir. Bu durumda meditasyon nesnemize odaklanma çabamızı sürdürmek yerine, farkında olmadan söz konusu sesi dikkatimizi yoğunlaştırdığımız nesne haline getirmiş oluruz. Kendi kendinin farkında olma özelliği bilincimizin böyle incelikli etkinliklerinin ve etrafımızda olup bitenlerin, yargılama, kaçınma ya da suçlamaya yönelmeden farkına varabilmetir. Odaklanma zihni dikkatini yoğunlaştırdığı nesneye yönlendirir, ancak farkındalık gözlemlediğimiz ya da deneyimlediğimiz nesnenin doğasını anlamamızı sağlar. Odaklanma ve farkındalık birleştiği zaman, içgörü gerçekleşir ve bu içgörü bize özgürlük sunar…
Odaklanmamız artık fazla zorlanmadan sürdürülebilecek düzeyde yeterince derinleştiği zaman, koşullara bağlı olmaktan kurtulur. Bu noktada sadece bir odak noktası olarak tek bir nesneye yoğunlaşmayız, daha çok, tüm varlığımızı, dış nesneleri, içsel duyumları ya da içimizdeki enerjinin hareketlerine ilişkin deneyimleri içimizdeki farkındalık alanımıza getiririz. Her şey farkındalık alanımıza getirildiğinde ılımlı ve sakin bir yoğunlaşma gerçekleşir. Bu noktada meditasyonun üçüncü aşaması olan Açık Varoluş ortaya çıkar. Bu aşamada, zihnin odaklanması nesnesiz hale gelir. Bir odaklanma nesnesi olmaksızın meditasyon yapar ve hiç bir şeye tutunmayız. Odaklanmayı istemekten özgürleştiğimiz zaman, gerçekliğin doğasındaki boşluğu somutlaştırırız. Bu zihnin doğasını oluşturan, tüm bozucu itkilerden arınmış doğuştan gelen farkındalığı kavramamızı sağlayan bir içgörü geliştirmemize olanak veren kendiliğinden odaklanmanın ya da “kendi kendinin farkına varmanın” gerçekleşmesidir. Kendi kendinin farkında olmak, çevresini olduğu kadar kendisini de aydınlatma yetisine sahip olan güneşe benzer. Kendi kendine ışık saçar. Doğuştan gelen farkındalıksa, boşluğun ve farkındalığın birleşmesinden oluşan berraklığın ifadesi olan, zihnimizin doğuştan gelen Budalık potansiyelidir.
Kendi Kendinin Farkına Varma uygulamasında zihnin doğuştan gelen niteliklerini anlamak için dikkatimizi gözlemcinin kendisine yöneltiriz. Gözlemcinin kendisi benliksizlik ya da saklı bilgeliktir. Gözlemci biçimine giren zihne dikkatimizi yoğunlaştırdığımızda, meditasyonda yaşadığımız duyumsal rahatlama deneyimini arzulamanın ötesine geçer ve kendimizi inceleme yolculuğunu sürdürerek varlığımızın gerçek doğasını, Buda doğasını deneyimleyebiliriz. Deneyimimizin yarattığı belirli hazları arzu etmekten vazgeçtiğimiz zaman, Kendi Kendinin Farkına Varma niteliği boşlukla birleşir. Bu Açık Varoluştur.
Kendi Kendinin Farkında Olmak, odaklanmanın bozulmamış halidir. Tüm bozucu itkilerimiz, duygularımızın yarattığı karmaşa ve zihnimizin başıboş dolaşması sona erdiğinde, bu kendi kendini farkediştir. Kendi kendini farketmek, Açık Varoluşun kalbinde yer alır. Bu noktada, büyük bir sakinliğe kavuşuruz ve haz ortaya çıkar çünkü o anda tüm dikkat dağınıklığı yaratan şeylerin etkisinden ve kavramsal düşüncelerden kurtulmuş bulunuruz.
Zihnin durulması Kendi Kendinin Farkına Varma ve Açık Varoluşu gerçekleştirme Zihnimizin durulması bizi Açık Varoluş durumuna ulaştırabilecek eşsiz bir çalışmadır. Aynı zamanda tüm etkinliklerimizde farkındalıkla hareket edebilmek, zihnimizin yetkinliğine bağlıdır. Zihni sakinleştirme uygulaması temel alınmadan, içgörü ve Kendi Kendinin Farkına Varma meditasyonu uygulaması, tıpkı güzel bir vazonun içinde suya konulmuş kökü olmayan bir çiçeğe benzer. Su çiçeği bir süre hayatta tutsa da kökü olmayan çiçek uzun süre hayatta kalamaz.
Varlığımızın gerçek doğası saf ve bozucu itkilerden uzaktır. İçsel farkındalık yoluyla ikici olmayan bir tutumla gözlemleyerek kavramsal düşünmeyle yarattığımız bozucu itkileri ortadan kaldırırız. Bunun nedeni kendiliğinden odaklanmanın farkındalıkla birlikte yarattığı gücün bilinç akışımızı ve onun etkinliklerini dengeli, uyanık ve sakin bir duruma getirmesidir. Zihin uyanık ve sakin bir durumdayken bilincimizin bozucu itkilere neden olan etkinlikleri son bulacaktır. Örneğin, eğer bir çiçeğe baktığımızda zihnimizi düşünürsek, gözlerimiz, zihin ve çiçek bir olacaktır. O anda, bilincimiz sakin bir durumdadır. Yargılama, direnme ya da kaçınma gibi kavramsal akıldan kaynaklanan bozucu itkilerden kurtulmuştur ve deneyimleri karmaşaya düşmeden gerçek doğasına kavuşur. Meditasyon kendiliğinden uygulanır hale geldiğinde bilgeliğin ortaya çıkışı olanaklı hale gelir.
Aslında izlenen yol, bardaktaki bulanık bir suyun durulması için basitçe masaya bırakılması gibidir… Suyun durularak kendiliğinden berraklaşması gibi, zihnimiz de dinginleştikçe Buda doğası açığa çıkar…

varlığınızı onunla özdeşleştirmeyince güç bulamaz kaybolur…
Başlangıçta çok kısa anlarda, sonra zamanla artar…
Buda Doğası’nın açığa çıktığı anlardır…
Kapısız geçitlerdir…
neden ve koşullara bağlı olmadan ışıldar…
ortaya çıkan bu derin farkındalıktır.
Düşüncenin ötesindeki bu farkındalığın, enginlik, yaratıcılık, şefkat ve
içsel sevincin kaynağı olduğunu görmeye başlamak
aydınlanmaya giden yolun başlangıcıdır…